Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden biri de onun usandırmaması ve dinleyenlere tat vermesidir. Buna Kur'an'ın halâveti, yani tatlılığı denir. Üstad Bediüzzaman Kur'an'ın usandırmamasının onun Allah kelamı olduğuna delil oluşunu mealen şöyle anlatır:
"Kur'an'ın manasını anlamayan cahil halk tabakasına karşı da Kur'an-ı Hakîm, usandırmamak suretiyle mucizeliğini gösterir.
Evet o âmi, cahil adam der ki: "En güzel, en meşhur bir beyti iki-üç defa işitsem, bana usanç veriyor. Şu Kur'an ise hiç usandırmıyor, gittikçe daha ziyade dinlemesi hoşuma gidiyor. Öyle ise bu insan sözü değildir." (19. Mektub, 18. İşaret)
Gerçekten de beş vakit namaz kılan müslümanlar günde en az kırk rekatta kırk defa, belki elli altmış defa Fatiha suresini okurlar, fakat hiç usanmazlar. Her defasında manevi bir lezzet alırlar. Halbuki mesela, çok sevdiğimiz bir şiiri, ilahiyi, vesaireyi günde kırk defa dinlesek bir ay sonra onu kırk defa dinletmeye ya da okutmaya çalışsalar bu bir işkence olur. Fakat Kur'an surelerinin bir ömür boyu okunması tekrarlandığı halde usandırmaz.
Mesela en çok okunan surelerden biri olan İhlas Suresi, (Kul hüvallahu ehad), namazlarda çokça okunduğu, ölmüşlerin ruhlarına üç ihlas bir Fatiha gönderildiği, kabir ziyaretlerinde on bir defa okunduğu, Arefe günlerinde ve yolculuklarda tam biner defa okunduğu halde asla usandırmaz. Okuması da dinlemesi de lezzet verir.
Hem mesela, ömür boyu çokça Kur'an okumuş, her sene defalarca baştan sona hatmetmiş müminler hususen hafızlar hiç usanmadıkları gibi, yaşlılık dönemlerinde daha da Kur'an üzerine düşer ve ayda bir kaç defa hatmetmeye başlarlar. Sorulduğunda, usanmak şöyle dursun, gittikçe Kur'an okumaktan daha büyük bir lezzet aldıklarını ve okumakla huzur bulduklarını ifade ediyorlar. Dünyada bu şeklide ezberlenen ve bu derece çok okunan başka hiç bir kitab yoktur. İşte bu da Kur'an'ın Allah kelamı olduğunun her okuyan ve dinleyenin fark edebileceği açık bir delilidir.
Bediüzzaman Hazretleri, Kur'an'ın neden usandırmadığını Mucizat-ı Kur'aniye Risalesi'nde şöyle izah eder:
"Kur'an binler defa tekrar edilse usandırmıyor, belki lezzet veriyor. Küçük basit bir çocuğun hâfızasına ağır gelmiyor, hıfzedebilir. En hastalıklı, az bir sözden rahatsız olan olan bir kulağa nâhoş gelmiyor, hoş geliyor. Sekeratta (ölüm anında) olanın damağına şerbet gibi oluyor. Zemzeme-i Kur'an (Kur'an'ın tatlı sesi) onun kulağında ve dimağında, aynen ağzında ve damağında zemzem suyu gibi leziz geliyor.
Usandırmamasının sırr-ı hikmeti şudur ki: Kur'an, kalblere kuvvet ve gıda ve akıllara kut ve zenginliktir. Ruha su ve ışık ve nefislere deva ve şifa olduğundan usandırmaz.
Hergün ekmek yeriz, usanmayız. Fakat en güzel bir meyveyi her gün yesek, usandıracak. Demek Kur'an, hak ve hakikat ve doğruluk ve hidayet ve hârika bir fesahat olduğundandır ki, usandırmıyor, daima gençliğini muhafaza ettiği gibi tazeliğini, tatlılığını da muhafaza ediyor.
Hattâ Kureyş'in resilerinden dikkatli bir belig (güzel söz ve şiirden anlayan kişi), müşrikler tarafından, Kur'anı dinlemek için gitmiş. Dinlemiş, dönmüş, demiş ki:
'Şu sözün öyle bir tatlılığı ve tazeliği var ki, insan sözüne benzemez . Ben şâirleri, kâhinleri biliyorum. Bu onların hiç sözlerine benzemez. Olsa olsa tabilerimizi kandırmak için sihir demeliyiz.' İşte Kur'an-ı Hakîm'in en inadçı düşmanları bile fesahatinden (açık ve tatlı anlatımına) hayran oluyorlar." (25. Söz)
Kısaca ifade edecek olursak bir şeyin usandırması ona ihtiyaç kalmamasından kaynaklanır. Fakat ekmek gibi su gibi, hava gibi şeylere her zaman ihtiyaç olduğundan hiç usanmayız. Ama meyveye olan ihtiyaç sınırlıdır. O sınır aşıldıktan sonra artık o meyveden usanılır.
Bunun gibi, Kur'an'ın sözleri, harfleri, manaları, kelimeleri Allah tarafından insanlığın kalb, ruh, akıl ve nefislerinin manevi ihtiyaçlarını giderecek şekilde indirilmiştir. İnsan ömür boyu ihtiyacı olan manevi gıdalarını Kur'an'dan, -manasını bilse de bilmese de-, alabildiği için hiç bir zaman usanmaz. Çünkü yalnız manaları ile değil, lafız, kelime ve harfleri ile de doyurabilmektedir.
Hanbeli Mezhebi'nin imamı Ahmed bin Hanbel Hazretleri bir gün rüyasında Allah-u Teala Hazretleri'ni görmüş ve ona şöyle sormuştur:
"Ey Rabbim! Sana yakınlaşmak için en iyi yol nedir?" Allah (cc) da: "Yâ Ahmed! Kelâm'dır (Kur'an'dır)' demiş.
Bunun üzerine İmam, "Yârab! İster anlasın, ister anlamasın, her okuyan insan bu dereceye varır mı?' diye sormuş.
Allah-u Teala da: "İster anlasın, ister anlamasın, varır" iye cevab vermiştir. (Bkz. İhya-u Ulumiddin, Kur'an'ın Faziletleri)
Demek ki Kur'an Allah kelamı olduğundan yalnız manaları değil, kelime ve lafızları dahi feyiz kaynağıdır. İnsanın manevi ihtiyaçlarını doyurur. Bu da o sözün insanların ve herşeyin yaradanı olan Allah'ın kelamı olduğunu isbat eder.
* Kur'an harflerinin maddi sırları hakkında bakınız